Tarihimizdeki İşbirlikçiler
Hey’et-i Nasiha’dan “Âkil Adamlar”a...
Yakın tarihte karşılaştığımız hainliklerin bugünle ne kadar örtüştüğünü gözler önüne sereceğiz. İlim adamlarımızın görüşlerini vereceğiz. “Âkil” dediklerinin tiynetlerini niyetlerini ortaya koyacağız. Halkımızın üzerine gidilirken, millî irade boğulurken kenara çekilmeyeceğiz! Hakikatleri gözler önüne sereceğiz...
Öcalan’ın yol haritası harfiyen uygulanıyor
En büyük günahınız aynı zamanda hem “İslâmcı” geçinip hem de dinsiz-imansızla işbirliği yapmanız ve onları yanlarınızda sürükleyip halka ‘zehir’ zerk etmek için kullanmanızdır.
Milleti ayrıştırıyorsunuz, PKK’yı ’temiz’e çıkarıyorsunuz
Ne kadar çok işbirlikçi varmış. 9 gündür ihanetin tarihini araştırıyor, bugünümüzle kıyaslıyoruz. Dün İngilizlerin maşası olmuş “İslâmcılar” ve Artin Kemaller, bugün yine onların izdüşümleri... Kale içten fethedilir, demişler... Aynen öyle... İçimizde o kadar çok ajan yetiştirmişler ki, 30 yıldır, Damat Ferit’in Hey’et-i Nasihası ve diğer bütün yan kuruluşlar, dizimizde okudunuz, ihanette yarışa girdiler. Bir iki “eski ülkücü” bile devşirdiler ki, sureti haktan görünsünler.
Allah Aşkına!.. “Âkil” dedikleri “Kara Liste” nin adamları bir dönüp aynaya baksalar gerçeği itiraf edecekler:
“Ne yapıyorsun arkadaş! Hükûmet İmralı’da istişare ediyor, neyi konuştuklarını, neyi anlaştıklarını bilmiyoruz, şimdi yedi bölgeye dağılıp halka barış geliyor, diye anlatmaya çıkıyoruz. Biz zehir tâcirleri miyiz? Yaptığımız zehir tâcirliğinden başka nedir ki... İki gün sonra ne barış gelecek ne bir şey... Konjonktür hiçbir surette PKK’nın silâh bırakmasına müsait değildir. Daha dün PKK’nın başındakilerden Duran Kalkan açıklamadı mı? Silâh bırakmak da nereden çıktı! Bırakmıyoruz, demedi mi. Biz neyi anlatıyoruz? Halkı başkaları, PKK adına uyuşturmak bu insanları uçuruma atmak değil mi?”
Allah affedicidir!
Hakk Taâlâ inanan insanlar için işledikleri günahları tövbe ederlerse affedeceğini buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Hepiniz Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.” (Nur suresi, 24/31)
“De ki: “Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen).” (Zumer suresi, 39/53)
En büyük günahınız aynı zamanda hem “İslâmcı” geçinip hem de dinsiz-imansızla işbirliği yapmanız ve onları yanlarınızda sürükleyip halka “zehir” zerk etmek için kullanmanızdır. Milleti ayrıştırıyorsunuz, PKK’yı “temiz”e çıkarıyorsunuz. Âyet-i kerîmeleri elbette siz de biliyorsunuz. Hatırlatıyorum sadece. Tövbe edin ve af dileyin!
Ateistlerle işbirliğinin Kur’ân-ı Kerîm’deki yerini size ben öğretecek değilim!
Uluslararası işbirlikçilik
“Uluslararası Kriz Grubu” 30 Kasım 2012’de “Türkiye’nin Kürt Çıkmazı: Diyarbakır’ın Yeri” başlıklı bir rapor yayınlıyor ve Ak Parti Hükûmeti’ne tavsiyelerini iletiyor! İletmeseler de olurdu; nasıl olsa Ak Parti yönetimi de farklı düşünmüyor. A. Öcalan Ağustos 2009’da, “Yol Haritası”nı Ak Parti yönetiminin önüne koymuştu. Nitekim, bu heyet de raporlarına Öcalan’ın yol haritasını eklemişti!
“Uluslararası Kriz Grubu”nda, Jimmy Carter, Güney Afrikalı liderler Nelson Mandela ve Desmond Tutu, eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, Soros, bazı eski ABD büyükelçileri yer alıyor. Bizden ne istemişlerdi:
“1. Türk hükümeti, mahkemelerde anadilin kullanılmasına izin veren yasal reformları kabul etmeli ve uygulamalı, mahkeme öncesi tutukluluk süresini kısaltmalı ve Kürtler ile diğer şüphelilerin gözaltına insanî biçimde alınmasını sağlamalı. Bölgedeki polisin Diyarbakır halkıyla olan ilişkilerini düzeltmeye devam etmesini ve izinsiz gösterilere ve protestolara müdahale ederken dahi aşırı güç kullanmaya son vermesini teşvik etmeli.
2. Toplum ve Kürt hareketi liderleri, mitingler ve gösterilere ilişkin kurallara riayet etmeli; PKK’nın her türlü şiddet eylemini reddetmeli; yakın zamanda kurulan “Diyalog ve Temas Grubu” gibi sivil toplum çabalarını sürdürmeli.
3. Türk hükümeti, 2012-2013 öğretim yılında seçmeli Kürtçe derslerinin yürütülmesini şeffaf biçimde tamamlamalı; yeterli talebin olduğu yerlerde tamamen ana dillerde verilecek eğitim için bir takvim belirlemeli; geçiş döneminde öğretmenleri ve müfredatı hazırlamaya devam etmeli; bölgedeki yerlere eski Kürtçe isimlerini iade etmek veya Kürtçe isimler verebilmek için seçimle iş başına gelmiş yerel idarî görevlilerin ilgili yasa ve düzenlemeleri değiştirmelerine izin vermeli; ve kamu hizmetlerinde Kürtçenin kullanılmasına dair yasakları azaltmalı.
4. Toplum ve Kürt hareketi liderleri, bu alanlarda hükümetin olumlu adımlarını takdir etmeli ve seçmeli Kürtçe dersleri boykot etmeye son vermeliler.
5. Türk hükümeti, gerek ülke çapında gerekse Diyarbakır’da belediyelerin yönetimi ve yerinden yönetime ilişkin bir tartışma ortamına öncülük etmeli.
6. Yerel yönetimdeki liderler, ili ziyarete gelen merkezî yönetim temsilcileriyle görüşmeli ve işbirliği yapmalı ve Kürtlerin demokratik taleplerini yasal ortamda yerine getirmeye dair taahhütlerini açıkça ifade etmeliler.
7. Türk hükümeti, başta eğitim, uluslararası bir havaalanı, tren yolu bağlantıları ve sanayi bölgeleri olmak üzere Türkiye’nin benzer illerindeki hizmetlere eş değerde olacak şekilde Diyarbakır’ın kamu kaynaklarından eşit şekilde yararlanmasını sağlamalı; ve bu şehre ve Güneydoğudaki diğer tarihi şehirlere yönelik iç turizmi etkin biçimde teşvik etmeli.
8. Toplum liderleri, işadamlarının toplantıları, okul gezileri ve iş amaçlı konferanslar aracılığıyla Kürtçe konuşulan güneydoğu bölgesi hakkındaki ön yargılarını aşmaya yardımcı olmak için Türkiye’deki ana akım kamuoyuna ulaşmaya çalışmalı.
Bu adamların A. Öcalan serbest kalmasını isteyecekleri de tabiîdir.
AK Parti yönetimi yeni bir dinin sâlikleri mi
Adamların had bilmezliğine bakın! “Türk hükûmeti” ve karşısında Diyarbakır merkezli bir “PKK hükûmeti” var. Bu grubun “Kürtler” dediklerine bakmayın... Kastettikleri “PKK Özerk Cumhuriyeti” (!)dir.
Araya “dostluklar” , “ziyaretler” sıkıştırmışlar. Sanki ayrı bir ülkeyle, bambaşka dil konuşan insanlarla temas edilecek!
Şimdi yapılan, bu “zehirler” le halkı uyuşturmaktır. Taleplerin tamamı, insanlarımızı farklı bir kimliğe büründürmektir ve o kimliğin oluşması aslâ mümkün değildir; tarihte olmayan bir şeyin şimdi olması mümkün mü?! İnsanlar hakikaten etle tırnak hâline gelmişken, kardeşlik bozulur, birlik bozulur; dirlik kalmaz. Batı da bizden her zaman bunu ister. Ne demiştik; Şark Meselesi’nin son aşaması “içeriden” uygulamaya konuluyor. Ne adına? Ak Parti, “İslâmcılık” adına, dışarıdakiler Şark Meselesi’ni bitirme adına, içerideki maşaları sol liberaller yüreklerinin derinliklerinde yaşattıkları Marxistlik ve bölücülük adına!
A. Yağmur Tunalı [Abdullah Postallı], 12 Eylül öncesi yüzleşmesi “Kavga Günleri”nde, Necmettin Erbakan’ı kastederek, “Hoca’nın yeni bir din kurma yolundaki keskin tavrı” ndan bahseder (s. 238).
“Neo-İslâmcılık” demem boşuna değil; hem yabancılığa, hem “İslâm” dışı bir “İslâm” a vurgudur. Y. Tunalı da, ben de aynı kaynaklardan besleniyoruz ve aynı sonuca varıyoruz. Hoca’nın talebeleri olan Ak Parti yönetiminin karşımıza çıkardığı yeni bir “din” dir! Bu “din” de “Türk” e asla yer yoktur!
İskender Pala’nın, Orhun Âbideleri’ni ziyaretini -lâteşbih- Türklüğün haccı gibi anlatışını ( “Kültigin’in huzurunda”, Zaman, 10 Temmuz 2012) Recep T. Erdoğan inşallah okumuştur. Son gezisi Moğolistan’a idi ve Orhun Âbideleri’ni de gezdi... İçi titredi mi? “Türk”ü ayak altına alışı aklına gelip nedamet duydu mu?
Recep Tayip Bey, hususiyetle Divanu Lügati’t-Türk’ün ön sözünü okumalıdır. Okumadıysa bir Başbakan için eksikliktir.
***
İşbirlikçiler, insanlarımızın damarına basıyorlar. Bir gün “dev” ayağa kalkarsa ne yapacaklar!
BİTTİ
Tarih ve hukuku bilmeyenler konuşuyor
Ünü tarihçi Prof. Dr. Mehmet Saray Hocamız sorularımızı cevaplandırırken, “Son yıllarda Türk milletine ve Türkiye’ye yönelik iç ve dış mihrakların yürüttükleri yıkıcı faaliyetlerin artması bu ülkeye 40 yılı aşkın bir süre hizmet etmiş bir akademisyen olarak, pek çok meslektaşım gibi, beni de son derece üzmektedir.” diyor.
Hocamız, tarihi bilmenin üzerinde duruyor:
“Ülkemizde yetişen insanların büyük çoğunluğu ve yöneticilerimiz tarih bilmedikleri için, nasıl kritik bir coğrafyada yaşadığımızı ya bilmemekteler ya da bilmez görünmekteler. Politik ve maddî hırslarını kontrol edemeyen bu insanların, maalesef yeterli eğitim veremediğimiz insanlarımızı yanlış düşüncelere ve tutumlara sürüklediğini görüyoruz. Görsel ve yazılı basında tarihimizi, bir hukuk ve insan hakları sistemi olan demokrasimizin güzelliklerini ve halletmemiz gereken mevcut problemleri objektif ve doğru olarak nasıl düzelteceğimize izin verilmemektedir. Görsel basında bu konularda yapılan konuşmalar ve gazetelerde yazılan yazılar, yeterli bilgi ve kariyere sahip olanlar tarafından yapılmadığı için halka gerçekler anlatılmamaktadır. Tarih ilmi ile hukuk ilminin çalışma tarzı büyük ölçüde birbirine benzer. Her iki bilim dalında çalışanlar objektif bir şekilde gerçekleri ortaya koymakla mükelleftirler. Bu ülkenin yetiştirdiği kıymetli tarihçiler konuşturulmadığı ve fikirlerine başvurulmadığı gibi, iyi yetişmiş hukukçularımız da susturulmaya çalışılmaktadır. Bu iki zümre konuşturulmadığı için de yakın tarihimizi ve hukukun herkes için var olduğu, daha doğrusu var olması gerektiği halkımıza anlatılamıyor.”
Prof. Dr. Mehmet Saray, Âkil İnsanları tarif etmiş oluyor bu sözleriyle... Bilenler konuşmuyor, âdeta zehir tacirleri konuşuyor!
Yakın tarihte karşılaştığımız hainliklerin bugünle ne kadar örtüştüğünü gözler önüne sereceğiz. İlim adamlarımızın görüşlerini vereceğiz. “Âkil” dediklerinin tiynetlerini niyetlerini ortaya koyacağız. Halkımızın üzerine gidilirken, millî irade boğulurken kenara çekilmeyeceğiz! Hakikatleri gözler önüne sereceğiz...
Öcalan’ın yol haritası harfiyen uygulanıyor
En büyük günahınız aynı zamanda hem “İslâmcı” geçinip hem de dinsiz-imansızla işbirliği yapmanız ve onları yanlarınızda sürükleyip halka ‘zehir’ zerk etmek için kullanmanızdır.
Milleti ayrıştırıyorsunuz, PKK’yı ’temiz’e çıkarıyorsunuz
Ne kadar çok işbirlikçi varmış. 9 gündür ihanetin tarihini araştırıyor, bugünümüzle kıyaslıyoruz. Dün İngilizlerin maşası olmuş “İslâmcılar” ve Artin Kemaller, bugün yine onların izdüşümleri... Kale içten fethedilir, demişler... Aynen öyle... İçimizde o kadar çok ajan yetiştirmişler ki, 30 yıldır, Damat Ferit’in Hey’et-i Nasihası ve diğer bütün yan kuruluşlar, dizimizde okudunuz, ihanette yarışa girdiler. Bir iki “eski ülkücü” bile devşirdiler ki, sureti haktan görünsünler.
Allah Aşkına!.. “Âkil” dedikleri “Kara Liste” nin adamları bir dönüp aynaya baksalar gerçeği itiraf edecekler:
“Ne yapıyorsun arkadaş! Hükûmet İmralı’da istişare ediyor, neyi konuştuklarını, neyi anlaştıklarını bilmiyoruz, şimdi yedi bölgeye dağılıp halka barış geliyor, diye anlatmaya çıkıyoruz. Biz zehir tâcirleri miyiz? Yaptığımız zehir tâcirliğinden başka nedir ki... İki gün sonra ne barış gelecek ne bir şey... Konjonktür hiçbir surette PKK’nın silâh bırakmasına müsait değildir. Daha dün PKK’nın başındakilerden Duran Kalkan açıklamadı mı? Silâh bırakmak da nereden çıktı! Bırakmıyoruz, demedi mi. Biz neyi anlatıyoruz? Halkı başkaları, PKK adına uyuşturmak bu insanları uçuruma atmak değil mi?”
Allah affedicidir!
Hakk Taâlâ inanan insanlar için işledikleri günahları tövbe ederlerse affedeceğini buyurmuştur:
“Ey iman edenler! Hepiniz Allah’a tevbe ediniz ki, kurtuluşa eresiniz.” (Nur suresi, 24/31)
“De ki: “Ey nefsleri üzerine israf yüklemiş (haddi aşmış) kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Muhakkak ki Allah, günahların hepsini mağfiret eder (sevaba çevirir). O, muhakkak ki O; Gafûr’dur (mağfiret eden), Rahîm’dir (rahmet nuru gönderen).” (Zumer suresi, 39/53)
En büyük günahınız aynı zamanda hem “İslâmcı” geçinip hem de dinsiz-imansızla işbirliği yapmanız ve onları yanlarınızda sürükleyip halka “zehir” zerk etmek için kullanmanızdır. Milleti ayrıştırıyorsunuz, PKK’yı “temiz”e çıkarıyorsunuz. Âyet-i kerîmeleri elbette siz de biliyorsunuz. Hatırlatıyorum sadece. Tövbe edin ve af dileyin!
Ateistlerle işbirliğinin Kur’ân-ı Kerîm’deki yerini size ben öğretecek değilim!
Uluslararası işbirlikçilik
“Uluslararası Kriz Grubu” 30 Kasım 2012’de “Türkiye’nin Kürt Çıkmazı: Diyarbakır’ın Yeri” başlıklı bir rapor yayınlıyor ve Ak Parti Hükûmeti’ne tavsiyelerini iletiyor! İletmeseler de olurdu; nasıl olsa Ak Parti yönetimi de farklı düşünmüyor. A. Öcalan Ağustos 2009’da, “Yol Haritası”nı Ak Parti yönetiminin önüne koymuştu. Nitekim, bu heyet de raporlarına Öcalan’ın yol haritasını eklemişti!
“Uluslararası Kriz Grubu”nda, Jimmy Carter, Güney Afrikalı liderler Nelson Mandela ve Desmond Tutu, eski Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Kofi Annan, Soros, bazı eski ABD büyükelçileri yer alıyor. Bizden ne istemişlerdi:
“1. Türk hükümeti, mahkemelerde anadilin kullanılmasına izin veren yasal reformları kabul etmeli ve uygulamalı, mahkeme öncesi tutukluluk süresini kısaltmalı ve Kürtler ile diğer şüphelilerin gözaltına insanî biçimde alınmasını sağlamalı. Bölgedeki polisin Diyarbakır halkıyla olan ilişkilerini düzeltmeye devam etmesini ve izinsiz gösterilere ve protestolara müdahale ederken dahi aşırı güç kullanmaya son vermesini teşvik etmeli.
2. Toplum ve Kürt hareketi liderleri, mitingler ve gösterilere ilişkin kurallara riayet etmeli; PKK’nın her türlü şiddet eylemini reddetmeli; yakın zamanda kurulan “Diyalog ve Temas Grubu” gibi sivil toplum çabalarını sürdürmeli.
3. Türk hükümeti, 2012-2013 öğretim yılında seçmeli Kürtçe derslerinin yürütülmesini şeffaf biçimde tamamlamalı; yeterli talebin olduğu yerlerde tamamen ana dillerde verilecek eğitim için bir takvim belirlemeli; geçiş döneminde öğretmenleri ve müfredatı hazırlamaya devam etmeli; bölgedeki yerlere eski Kürtçe isimlerini iade etmek veya Kürtçe isimler verebilmek için seçimle iş başına gelmiş yerel idarî görevlilerin ilgili yasa ve düzenlemeleri değiştirmelerine izin vermeli; ve kamu hizmetlerinde Kürtçenin kullanılmasına dair yasakları azaltmalı.
4. Toplum ve Kürt hareketi liderleri, bu alanlarda hükümetin olumlu adımlarını takdir etmeli ve seçmeli Kürtçe dersleri boykot etmeye son vermeliler.
5. Türk hükümeti, gerek ülke çapında gerekse Diyarbakır’da belediyelerin yönetimi ve yerinden yönetime ilişkin bir tartışma ortamına öncülük etmeli.
6. Yerel yönetimdeki liderler, ili ziyarete gelen merkezî yönetim temsilcileriyle görüşmeli ve işbirliği yapmalı ve Kürtlerin demokratik taleplerini yasal ortamda yerine getirmeye dair taahhütlerini açıkça ifade etmeliler.
7. Türk hükümeti, başta eğitim, uluslararası bir havaalanı, tren yolu bağlantıları ve sanayi bölgeleri olmak üzere Türkiye’nin benzer illerindeki hizmetlere eş değerde olacak şekilde Diyarbakır’ın kamu kaynaklarından eşit şekilde yararlanmasını sağlamalı; ve bu şehre ve Güneydoğudaki diğer tarihi şehirlere yönelik iç turizmi etkin biçimde teşvik etmeli.
8. Toplum liderleri, işadamlarının toplantıları, okul gezileri ve iş amaçlı konferanslar aracılığıyla Kürtçe konuşulan güneydoğu bölgesi hakkındaki ön yargılarını aşmaya yardımcı olmak için Türkiye’deki ana akım kamuoyuna ulaşmaya çalışmalı.
Bu adamların A. Öcalan serbest kalmasını isteyecekleri de tabiîdir.
AK Parti yönetimi yeni bir dinin sâlikleri mi
Adamların had bilmezliğine bakın! “Türk hükûmeti” ve karşısında Diyarbakır merkezli bir “PKK hükûmeti” var. Bu grubun “Kürtler” dediklerine bakmayın... Kastettikleri “PKK Özerk Cumhuriyeti” (!)dir.
Araya “dostluklar” , “ziyaretler” sıkıştırmışlar. Sanki ayrı bir ülkeyle, bambaşka dil konuşan insanlarla temas edilecek!
Şimdi yapılan, bu “zehirler” le halkı uyuşturmaktır. Taleplerin tamamı, insanlarımızı farklı bir kimliğe büründürmektir ve o kimliğin oluşması aslâ mümkün değildir; tarihte olmayan bir şeyin şimdi olması mümkün mü?! İnsanlar hakikaten etle tırnak hâline gelmişken, kardeşlik bozulur, birlik bozulur; dirlik kalmaz. Batı da bizden her zaman bunu ister. Ne demiştik; Şark Meselesi’nin son aşaması “içeriden” uygulamaya konuluyor. Ne adına? Ak Parti, “İslâmcılık” adına, dışarıdakiler Şark Meselesi’ni bitirme adına, içerideki maşaları sol liberaller yüreklerinin derinliklerinde yaşattıkları Marxistlik ve bölücülük adına!
A. Yağmur Tunalı [Abdullah Postallı], 12 Eylül öncesi yüzleşmesi “Kavga Günleri”nde, Necmettin Erbakan’ı kastederek, “Hoca’nın yeni bir din kurma yolundaki keskin tavrı” ndan bahseder (s. 238).
“Neo-İslâmcılık” demem boşuna değil; hem yabancılığa, hem “İslâm” dışı bir “İslâm” a vurgudur. Y. Tunalı da, ben de aynı kaynaklardan besleniyoruz ve aynı sonuca varıyoruz. Hoca’nın talebeleri olan Ak Parti yönetiminin karşımıza çıkardığı yeni bir “din” dir! Bu “din” de “Türk” e asla yer yoktur!
İskender Pala’nın, Orhun Âbideleri’ni ziyaretini -lâteşbih- Türklüğün haccı gibi anlatışını ( “Kültigin’in huzurunda”, Zaman, 10 Temmuz 2012) Recep T. Erdoğan inşallah okumuştur. Son gezisi Moğolistan’a idi ve Orhun Âbideleri’ni de gezdi... İçi titredi mi? “Türk”ü ayak altına alışı aklına gelip nedamet duydu mu?
Recep Tayip Bey, hususiyetle Divanu Lügati’t-Türk’ün ön sözünü okumalıdır. Okumadıysa bir Başbakan için eksikliktir.
***
İşbirlikçiler, insanlarımızın damarına basıyorlar. Bir gün “dev” ayağa kalkarsa ne yapacaklar!
BİTTİ
Tarih ve hukuku bilmeyenler konuşuyor
Ünü tarihçi Prof. Dr. Mehmet Saray Hocamız sorularımızı cevaplandırırken, “Son yıllarda Türk milletine ve Türkiye’ye yönelik iç ve dış mihrakların yürüttükleri yıkıcı faaliyetlerin artması bu ülkeye 40 yılı aşkın bir süre hizmet etmiş bir akademisyen olarak, pek çok meslektaşım gibi, beni de son derece üzmektedir.” diyor.
Hocamız, tarihi bilmenin üzerinde duruyor:
“Ülkemizde yetişen insanların büyük çoğunluğu ve yöneticilerimiz tarih bilmedikleri için, nasıl kritik bir coğrafyada yaşadığımızı ya bilmemekteler ya da bilmez görünmekteler. Politik ve maddî hırslarını kontrol edemeyen bu insanların, maalesef yeterli eğitim veremediğimiz insanlarımızı yanlış düşüncelere ve tutumlara sürüklediğini görüyoruz. Görsel ve yazılı basında tarihimizi, bir hukuk ve insan hakları sistemi olan demokrasimizin güzelliklerini ve halletmemiz gereken mevcut problemleri objektif ve doğru olarak nasıl düzelteceğimize izin verilmemektedir. Görsel basında bu konularda yapılan konuşmalar ve gazetelerde yazılan yazılar, yeterli bilgi ve kariyere sahip olanlar tarafından yapılmadığı için halka gerçekler anlatılmamaktadır. Tarih ilmi ile hukuk ilminin çalışma tarzı büyük ölçüde birbirine benzer. Her iki bilim dalında çalışanlar objektif bir şekilde gerçekleri ortaya koymakla mükelleftirler. Bu ülkenin yetiştirdiği kıymetli tarihçiler konuşturulmadığı ve fikirlerine başvurulmadığı gibi, iyi yetişmiş hukukçularımız da susturulmaya çalışılmaktadır. Bu iki zümre konuşturulmadığı için de yakın tarihimizi ve hukukun herkes için var olduğu, daha doğrusu var olması gerektiği halkımıza anlatılamıyor.”
Prof. Dr. Mehmet Saray, Âkil İnsanları tarif etmiş oluyor bu sözleriyle... Bilenler konuşmuyor, âdeta zehir tacirleri konuşuyor!
0 yorum:
Yorum Gönder